25.09.2024

“Ekonomik anlamda da zorlu bir kış mevsimine giriyoruz”

Yılın sonuna doğru yaklaşırken, gündemdeki konular hız kesmeden önemini sürdürüyor. Hem küresel hem de yerel gelişmeler, Türkiye ekonomisi üzerinde zorlayıcı etkiler oluşturmaya devam ediyor. Tabir yerindeyse ekonomik anlamda da zorlu bir kış mevsimine giriyoruz. Küresel ekonomideki yavaşlama, Türkiye’nin dış ticaret ve finansman olanaklarını kısıtlamaya devam ederken iç piyasada enflasyon ihracatçı için de stabil döviz kuru maliyet baskılarını her geçen gün artırıyor ve enflasyonla mücadele ekonomi gündeminin merkezinde olmaya devam ediyor. Bunun yanı sıra hepimizin yakından takip ettiği üzere küresel ticaret savaşlarının ve jeopolitik gerilimlerin derinleşmesi, ihracat performansımıza da yansıyor.

Orta Vadeli Program

Enflasyon, yüksek seviyelerde kalmayı sürdürürken, 2025-2027 dönemini kapsayan orta vadeli program da resmi gazetede yayımlandı. Bu programla birlikte 2024 yılı için daha önce %33 olarak belirlenen enflasyon hedefi, %41,5’e revize edildi. Ayrıca, 2025 enflasyon beklentisi de %15,2'den %17,5’e, 2026 hedefi ise %8,5’ten %9,7’ye çıkarıldı. Ekonomide büyüme hedefleri de gözden geçirildi; 2024 ve 2025 büyüme beklentileri aşağı çekildi. Piyasa dengelerinin yerinden oynadığı bir dönemde; geçtiğimiz yıl açıklanan ve güncellenerek devam eden OVP programından beklentimiz öngörülebilir ve rasyonel adımların hayata geçirilmesidir. Hükümetin önümüzdeki üç yıldaki temel hedefleri enflasyonun tek haneye düşürülmesi; yatırım, istihdam, üretim ve ihracat perspektifinde büyüme ve istihdamın devam ettirilmesi; sosyal adalet ve refahın güçlendirilmesi olarak sıralanıyor. Bununla birlikte AR-GE ve yenilikçilik kapasitesini artırmak, yeşil ve dijital dönüşümü destekleyen teknolojik gelişmeleri hayata geçirmek, teknolojik yatırımları teşvik edip yerlileşmeyi sağlamak, beşeri sermayeyi güçlendirmek ve yatırım ortamını daha cazip hale getirmek temel öncelikler arasındadır. Organize sanayi bölgeleri (OSB) ve küçük sanayi sitelerinin sayısının artırılması, limanlarla demiryolu bağlantılarının kurulması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ve enerji verimliliğinin iyileştirilmesi de bu hedeflerin başında gelmektedir. Fiyat istikrarı başta olmak üzere üretim, istihdam ve ihracat alanlarında istenen sonuçlara ulaşmak adına elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Ancak, bu hedeflere ulaşabilmek için en azından şehrimiz için daha somut adımlar atılması gerekmektedir.

Yeni Vergi Düzenlemeleri

Geçtiğimiz ay, enflasyon düzeltmesi ve yeni vergi düzenlemeleri de gündemdeydi. İş dünyasının bu konudaki tedirginliğine değinmiştik. Hazine ve maliye bakanı Mehmet Şimşek, cirosu 50 milyon liranın altında olan işletmelerin 2024 yılının ikinci ve üçüncü geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesi kapsamından çıkarıldığını açıkladı. Bu düzenleme, finansal açıdan küçük ve orta ölçekli işletmelere bir nefes aldırmayı amaçlıyor. Biz, en başından bu yana enflasyon muhasebesinin geçici dönemler için uygulanmaması gerektiğini dile getirmiştik. Üyelerimizin bu taleplerinin karşılık bulması memnuniyet verici. Bu konuda desteklerinden dolayı TOBB Başkanımıza da Sakarya iş dünyası adına teşekkür ediyorum. Ayrıca yatırımların yeniden değerlemesi sonucu ortaya çıkan ek vergi konusuna da bir çözüm üretilmesini bekliyoruz. Bu konuda çalışmalar yapıldığını biliyorum. Henüz üretime başlamamış olmalarına rağmen, sadece yaptıkları yatırımın, enflasyon muhasebesi nedeniyle değer kazanması sonucunda vergiyle karşı karşıya kalan işletmelerin mağduriyetinin en kısa zamanda çözülmesini diliyorum. İş dünyası, enflasyon nedeniyle yaşadığı reel kayıpların yanında, bu tür gündemlerle de sıkıntılar yaşıyor.

Konkordato ve Ticari Alacaklılar

Son dönemde konkordato ilan eden firmaların sayısında bir artış söz konusu. Konkordato sürecinde, borçlu firmaların ödeme yükümlülüklerinin geçici olarak dondurulması, onların iflastan kurtulmalarına ve yeniden yapılanmalarına olanak tanır. Ancak, bu durumda ticari alacaklılar, bu sürecin etkilerini doğrudan hissederler. Ticari alacakların konkordato sürecinin dışında tutulması, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin korunması açısından, şu dönemde bir gerekliliktir. Örneğin İstanbul’da büyük bir firmanın konkordato ilan etmesi Anadolu’da 20 firmanın iflasına eden olur. Bu konuda alternatif olarak; belirli bir alt limit belirlenerek, küçük tedarikçilerin alacaklarının ödenmesi zorunlu hale getirilebilir. Böylece, ekonomik faaliyetlerin kesintisiz devam etmesi sağlanırken, konkordatoya başvuran firmaların da yeniden yapılanma süreci zarar görmeden ilerleyebilir. Bu tür adımlar elbette önemlidir, ancak enflasyon ve vergi düzenlemelerinin daha etkili bir şekilde hayata geçirilebilmesi için sahadaki işletmelerin ihtiyaçlarına öncelik verilmesi gerekiyor.

Start-Up’lara İhtiyacımız Var

Tüm bu konuların temel öznesi iş dünyamız, firmalarımız ve onların geleceği çerçevesinde ülkemizin ekonomisi üzerine başlıklardır. Şuradan baktığımızda; firmalarımızın da özellikle kobilerimizin kendilerini geliştirmeye inovasyonu öğrenip daha fazla uygulamaya, desteklenmeye ve bununla birlikte start-up’lara ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Bugün yaptığınız birçok iş yarın olmayabilir. Kendimizi geleceğe hazırlamak adına start-up’larımız olmalı. Dünya bankası verilerine göre şu an dünya genelinde yaklaşık 20 milyon start-up, 50 milyon kobi bulunmaktadır. 2050 projeksiyonunda ise 200 milyon start-up, 20 milyon kobi olacağı öngörülmektedir.

Dolayısıyla geleceğin “start-upların dünyası” olacağını söylemek çok da yanlış olmaz. Çünkü start-up’lar KOBİ’lere nazaran büyük avantajlar taşımaktadırlar. Her şeyden önce KOBİ’ler yatay bir büyüme sergilerken start-uplar katlanarak büyümektedir. KOBİ’ler daha çok geleneksel yöntemlerle stabil üretim yanlısıyken start-uplar yenilikçilik odaklıdır. KOBİ’ler, geleneksel finansman modellerini kullanırken start-uplar risk sermayesi, melek yatırımcılar veya kitlesel fonlama gibi dış finansmana güvenirler.

2035 için yapılan tahminlere göre 2020 de var olan Kobi sayısı %50 azalacak. KOBİ’ler; teknolojide geri kalma durumunda üretken ve verimli olmaktan çıkacak ve her şeyden önce satışlarını kaybedecek ve sürdürülemez hale gelecektir. Teknoloji, otomasyon ve yapay zeka sayesinde zaman içinde kobi’ler ve yaptıkları işler daha korumasız hale gelecektir. Yakın gelecekte, statup’lar geçmişin KOBİ’lerinin yerini alacak. Bilgi, uzmanlık, beceri ve yenilikçilik rüzgarı şiddetini daha da arttıracaktır. Günümüz çalışanlarının çoğunluğu şirketlerinden ayrılacak, çalıştıkları kuruma hizmet sunan bireylere dönüşeceklerdir.

Yapay zeka, otomasyon ve artırılmış gerçeklik gibi yeni teknoloji trendleri ile yeni iş fırsatları ve yeni mesleklerin ortaya çıkacağı yeni bir döneme merhaba diyebiliriz. Bu değişim rüzgarında ayakta kalmanın en olası yolu ise kendi içimizden çıkaracağımız spin-off (kurumsal bölünme ile yeni şirketler oluşması) ve start-uplar olacaktır. Şehrimiz iş dünyasının da bu konuda potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Bunu önemsemeliyiz, tüm start-uplara açık olmalıyız. Sakarya’da girişimcilik bakışının gelişmesi ve girişimci fikirlerin hayata geçmesi önemli.

Fikirsepeti – GFAST Hızlandırma Programı

Bu doğrultuda biz de harekete geçtik. 2018 yılında başlattığımız Fikirsepeti projemizi Sakarya Teknokent’in GFAST hızlandırma programıyla birleştiriyoruz. Kadın ve genç girişimciler kurullarımız ile Sakarya Teknokent iş birliğinde yürütülecek program ile yenilikçi iş fikirlerinin başarılı girişimlere dönüşmesine katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Bizlere projeleri ile başvuran girişimci adaylarının arasından seçilenlere eğitim ve mentör desteği vererek yatırımcı kuruluşlarla eşleşmelerini sağlayacağız. Girişimci fikirlerin daha sağlam bir zeminde etkili işlere dönüşmesine destek olacağız.

Dış Ticaret Verileri

Ticaret bakanlığımız tarafından açıklanan “faaliyet illerine göre ihracat” verilerine baktığımızda ilimiz ağustos ayında geçtiğimiz yılın aynı ayına göre yüzde 13,5’luk azalışla 649 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Küresel piyasalardaki olumsuz gelişmeler bizim ihracatımıza da olumsuz yansıdığını görüyoruz. Bu rakam ile ülke ihracatının %2,9’luk kısmını karşıladık ve en çok ihracat yapan 10. İl olduk. Ancak kümülatife baktığımızda en çok ihracat yapan 7. İliz. Yılın 8 ayında üretimden ihracatımız 6.3 milyar doları aşmış durumda. Yılın 7 ayında da 1.3 milyar doların üzerinde dış ticaret fazlası verdik.

Kapasite Kullanım ve Sanayi Üretim Endeksi

TÜİK tarafından açıklanan sanayi üretim endeksi verilerine göre türkiye sanayi üretimi temmuz ayında yüzde 0,4 yıllık bazda ise yüzde 3,9 arttı. İmalat sanayi genelinde kapasite kullanım oranı, bir önceki aya göre 0,2 puan artarak yüzde 75,9 seviyesinde gerçekleşti. Bu verilere göre imalat sanayinde geçtiğimiz aylara oranla ufak bir hareketlenme olduğunu görüyoruz.

Raylı Sistem Çalışmaları Memnuniyet Verici

İlimiz için sevindirici bir gelişmeler de yaşanıyor. Sakarya büyükşehir belediye başkanımız Yusuf Alemdar raylı sistemin ilk etabı için proje sürecinin başladığı müjdesini verdi. 12 km uzunluğa ve 15 istasyona sahip olan raylı sistem Sakaryaspor stadı ile kampüs arasında hizmet verecek şekilde inşa edilecek. Tramvay ile entegre olarak bir metrobüs hattının da devreye alınacağı gündemde. Ulaşımda çeşitlilik demek vatandaşın rahat etmesi demektir. Bu yüzden çalışmaların verimli geçerek kısa sürede tamamlanmasını temenni ediyorum. Bu tramvay hattının üretimin yoğun olduğu organize sanayi bölgelerimize de tramvay hatlarının olması önemli. Ayrıca Karasu demiryolu hattının tamamlanarak üretim bölgelerindeki lojistik ihtiyacının karşılanmasını da bekliyoruz.

Su Kaynaklarımızı Verimli Kullanmalıyız

Biz sürekli sürdürülebilirlikten söz ediyoruz. Yeşil dönüşüm doğa dostu üretimden yana tercihler yapıyoruz. Ancak en kıymetli yaşam kaynağımız olan suyu sınırsız imkanlarla tüketmeye devam ediyoruz. Özellikle şehrimizde su kaynaklarımızı küresel ısınma, mevsimsel değişimler, kentleşme bir yana vahşi sulamaya kurban ediyoruz. Yoğunlukla yaz aylarında kırsal bölgelerimizde bu anlamda su sıkıntıları yaşanıyor. Şebeke suyumuzun tarımsal sulamalarda kullanılması suyu ve bizim geleceğimizi tehdit ediyor. Örneğin Sapanca gölümüz, hem Sakarya hem de Kocaeli için hayati bir su kaynağıdır. Ancak son yıllarda, vahşi sulama uygulamaları nedeniyle su seviyesinin ciddi anlamda azaldığını görüyoruz. Böyle devam edersek vahşi sulama ve suyun ihtiyaçtan fazla kullanılması nedeniyle hem gölün ekosistemine zarar veriyoruz hem de tarımsal faaliyetlerimizi sürdürülemez hale getiriyoruz. Bu noktada su birim fiyatında, kademe uygulaması yapılabilir. Normalde 1 ton da kullansanız 100 ton da kullansanız su birim fiyatı aynı. İnsani su tüketiminin konutlarda aylık ortalama 12 metreküp olduğunu düşünürsek 15 ton üzerine uygulanacak kademe ile vahşi tüketimin önüne bir nebze de olsa geçilebileceğini düşünüyorum. Kademe uygulamasının amacı para kazanmak değil. Su kaynaklarımızı korumak vahşi sulama ile kaynak tüketiminin önüne geçmek adına önemli bir adım olacağını düşünüyorum. Çünkü bu konu sadece ilgili kurumların değil hepimizin sorunu. Bugünü yaşarken geleceğimizi de düşünmeliyiz.

Kahverengi Kokarca Sorunuyla Topyekün Mücadele Etmeliyiz

Bildiğiniz gibi bir fındık sezonunu daha geride bırakıyoruz. Ancak fındık üreticimiz her geçen yıl daha umutsuz. Çünkü son yıllarda ilimizin en önemli tarım ürünü olan fındığın başında kahverengi kokarca sorunu var. Amerikan beyaz kelebeğinden sonra bir de kahverengi kokarca sorunu ile karşı karşıya kalan fındık üreticimiz ciddi sıkıntılar yaşıyor. Fındık rekoltesi bu yıl aşırı sıcaklardan dolayı düşük seyrederken bir de kokarca sorunu rekolteyi ve verimi ciddi anlamda düşürdü. Sadece fındık değil, her türlü ağaca ve tarımsal fideye zarar veren bu canlı, köylerde evleri, ahırları ve depoları da istila ediyor. Bu konuda üreticinin bireysel çabası yeterli değil. Kamu gücüyle topyekün bir mücadele gerekiyor. İlk olarak 2018 yılında görülmeye başlanan bu tür lojistik kanallarla ülkemize girdi ve lojistiğin yoğun olduğu alanlarda çoğaldı. Bu böcek türüne karşı doğu Karadeniz bölgesinden başlayarak yerel hareketler yürütülüyor. Üniversiteler de bu konuda çalışmalar yürütüyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’mız 35 ilde yaptığı çalışmalarda Kahverengi Kokarca’nın en büyük düşmanı olan samuray arısından 200 bin adet doğaya saldı. Ancak şu anki durumda bu yeterli değil. Bu istilacı türün daha da yayılmasını önlemek adına ülke genelinde tarımsal araştırma enstitülerinde samuray arısı yetiştiriciliğinin yaygınlaşması gerekiyor. Ayrıca kış sezonundan itibaren sadece sahanın değil, konutların da temizlenmesine yönelik çalışmalar yapılmalı. Evet uzun bir süreç. Ancak biz fındık üretiminde ilk akla gelen iller arasındayız. Bu üretim gücümüzü kaybetmemek için her türlü mücadeleyi vermeliyiz. En azından bu zararlının fındık bahçelerimizde her geçen yıl biraz daha azalarak tükenmesini sağlamalıyız. Bu konuda tarım il müdürlüğünün çalışmaları da hızlanmalı.